24 Mayıs 2011 Salı
19 Mayıs 2011 Perşembe
Talk to me..
Les Petits Mouchoirs isimli harika fransız filminden bir şarkı bu. Sahne adı olarak Yodelice ismini kullanan Maxim Nucci söylüyor. Filmi de şiddetle tavsiye ediyorum. Türkiye'de küçük beyaz yalanlar olarak gösterime girmiş. iki saat otuz dakika sürüyor yaklaşık olarak, belki sıkılabilirsiniz ama Marion Cotillard ve diğer oyuncular harika bir performans sunmuş bize. Bu şarkı da üstüne tatlı niyetine.
Something just changed in your soul
Tell me baby what's wrong
What's going on
and you've been crying
Something just flaked in your eyes
There's a crack in your games
Like? those broken days
Am i seeing faith
Baby talk to me
Please talk to me
Baby talk it's me
Talk to me
Seems like the sun is shining
On everyone but me
Won't you talk to me
This is getting scary
Something got hold of your soul
You're like never before
Is there something more
Have i missed anything.
Baby talk to me
Please talk to me
Baby talk it's me
Talk to me
Something just changed in my world
And it's killing me.
16 Mayıs 2011 Pazartesi
Green Grass..
Aslen Tom Waits şarkısı oluyor kendisi. Ancak Cibelle yorumu çok daha muhteşem olmuş bence. Söz ve müziğin harika birleşimi. Cibelle klibi de oldukça orijinal. Bugün benim şarkım bu.
lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me
come closer don't be shy
stand beneath a rainy sky
the moon is over the rise
think of me as the train goes by
clear the thistles and brambles
whistle didn't he ramble
now there's a bubble of me
and it's floating in thee
stand in the shade of me
things are now made of me
the weather vane will say
it smells like rain today
god took the stars and he
tossed 'em can't tell
the birds from the blossoms
you'll never be free of me
he'll make a tree from me
don't say goodbye to me
dscribe the sky to me
and if the sky falls mark
my words - we'll catch mucking birds
lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me
(Ekşi sözlük'ten çevirisi)
başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla
yaklaş iyice, çekinme
yağmurlu gökyüzünün altında dur,
ay yükseliyor ufuktan,
trenler geçerken beni düşün,
üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü.
boşluğa karıştım ben
uçuyorum artık havada,
gölgemde dur,
artık herşey benden oluşuyor.
hava raporunda bugün diyecek ki
yağmur kokusu var havada.
tanrı yıldızları aldı,
birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırdedilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme
yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine
şakacı kuşlar yakalarız seninle
başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla
lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me
come closer don't be shy
stand beneath a rainy sky
the moon is over the rise
think of me as the train goes by
clear the thistles and brambles
whistle didn't he ramble
now there's a bubble of me
and it's floating in thee
stand in the shade of me
things are now made of me
the weather vane will say
it smells like rain today
god took the stars and he
tossed 'em can't tell
the birds from the blossoms
you'll never be free of me
he'll make a tree from me
don't say goodbye to me
dscribe the sky to me
and if the sky falls mark
my words - we'll catch mucking birds
lay your head where
my heart used to be
hold the earth above me
lay down in the green grass
remember when you loved me
(Ekşi sözlük'ten çevirisi)
başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla
yaklaş iyice, çekinme
yağmurlu gökyüzünün altında dur,
ay yükseliyor ufuktan,
trenler geçerken beni düşün,
üzerimde biten çalı çırpıyı temizle,
geçip gitmedi mi tren çala çala düdüğünü.
boşluğa karıştım ben
uçuyorum artık havada,
gölgemde dur,
artık herşey benden oluşuyor.
hava raporunda bugün diyecek ki
yağmur kokusu var havada.
tanrı yıldızları aldı,
birleştirdi onları,
artık kuşlar ayırdedilmiyor tomurcuklardan.
benden kurtulamayacaksın hiçbir zaman,
tanrı beni ağaca dönüştürecek.
bana elveda deme
yalnızca gökyüzünü anlat bana
ve eğer gökyüzü düşerse sözlerimin üzerine
şakacı kuşlar yakalarız seninle
başını, eskiden kalbimin olduğu yere yasla
toprak üzerimde kalsın
uzan yeşil çimenlere
beni sevdiğin zamanları hatırla
Kendine İyi Bak..
Karmate solisti Resul Dindar yorumuyla..
yanyana geçen geceler
unutulup gider mi
acılar birden biter mi
bir bebek özleminde
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
suya hasret çöllerde
beyaz güller biter mi
dikenler göğü deler mi
bir menekşe kokusunda
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
kendine iyi bak beni düşünme
su akar yatağını bulur,
kendine iyi bak beni düşünme
su akar yatağını bulur
içimdeki fırtına
kör kurşunla diner mi
kavgalar kansız biter mi
bir mavzer çığlığında
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
şu kahpe dünya seni
bana düşman eder mi
dosluklar birden biter mi
bir kardeş selamında
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
yanyana geçen geceler
unutulup gider mi
acılar birden biter mi
bir bebek özleminde
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
suya hasret çöllerde
beyaz güller biter mi
dikenler göğü deler mi
bir menekşe kokusunda
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
kendine iyi bak beni düşünme
su akar yatağını bulur,
kendine iyi bak beni düşünme
su akar yatağını bulur
içimdeki fırtına
kör kurşunla diner mi
kavgalar kansız biter mi
bir mavzer çığlığında
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
şu kahpe dünya seni
bana düşman eder mi
dosluklar birden biter mi
bir kardeş selamında
seni aramak varya
bu hep böyle böyle gider mi
15 Mayıs 2011 Pazar
Edepsiz Komedya..
Bugün Haşmet Ağabey yazmış köşesinde. Oradan tanıştık kendileriyle. Grup dağılmış ama bu kalmış bize yadigar. Klibi de oldukça güzel.
gözlerin ya vardı aklımda
biz çoktan unuttuk
dünya dediklerini
ahh
aşk bir kaza dedin
bizse sağ kurtulduk
bugün senin günün
onu da mahvettin
vee
seni sorana her yanım derim
ve dahasını da eklerim
ellerini uzat ki dokunsun
parmaklarım bugün
gözlerin ya vardı aklımda
biz çoktan unuttuk
dünya dediklerini
ahh
aşk bir kaza dedin
bizse sağ kurtulduk
bugün senin günün
onu da mahvettin
vee
seni sorana her yanım derim
ve dahasını da eklerim
ellerini uzat ki dokunsun
parmaklarım bugün
Devlet Sansürü!
Memleketimizdeki en zavallı şey sevmediğin, sana müstehcen gelen şeyleri "devlete yasaklatmak". Dün bir arkadaşımız mesela, "Behzat ç yasaklansın kampanyası açalım" diyordu. "Behzat ç izlenmesin" kampanyası aklına bile gelmiyor çünkü. Doğrudan yasaklamaya gidiyor zihin. Hemen devlet eliyle engelleme.
İnternetteki sakıncalı içerikten çocukları uzak tutma imkanı iki tane ayarlamaya bakarken bunu devlet eliyle yaptırmak sonunun nereye varacağını bilemediğimiz bir yasaklama silsilesine sebep olacak.
Adamlar bugün "haydar" ı yasaklıyor, baldız'ı yasaklıyor. Yarın neleri yasaklayabileceğini hiç mi düşünmüyorsunuz?
Hele ki 28 şubat yasaklamalarını yaşayan bir bünyenin bu yasaklara sahip çıkması çok çok acı.
İnternetteki sakıncalı içerikten çocukları uzak tutma imkanı iki tane ayarlamaya bakarken bunu devlet eliyle yaptırmak sonunun nereye varacağını bilemediğimiz bir yasaklama silsilesine sebep olacak.
Adamlar bugün "haydar" ı yasaklıyor, baldız'ı yasaklıyor. Yarın neleri yasaklayabileceğini hiç mi düşünmüyorsunuz?
Hele ki 28 şubat yasaklamalarını yaşayan bir bünyenin bu yasaklara sahip çıkması çok çok acı.
14 Mayıs 2011 Cumartesi
Bakakalmak Hep Bana..
sebepsiz yere gitmedin ki sen
boşluğa koydun beni bilmeden
yüzüme vuran bogaz rüzgarı
hiç soğuk değil sensizliğimden
kendini görmek ne acı
yok olmuş hayallerin çıkmazında
anlamak çok zor değil
farkı yok aslında sonların
bana bana hep bana
ayrılıklar hep bana
gidenlerin ardından
bakakalmak hep bana
korkumdan değil güçsüzlüğümden
kaçtım her zaman geri dönmekten
kısacık yolum ne kadar uzun
dalgalarla ben şimdi sarhoşum
kaybeden bir tek ben miyim?
yokolan inancımı neyleyim
son bir kez ağla bana
gözyaşın sulara karışsın..
Bir umuttular..
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
yağmur giyerlerdi sonbaharla bir
azıcık okşasam sanki çocuktular
bıraksam korkudan gözleri sislenir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
hayır sanmayın ki beni unuttular
hala arasıra mektupları gelir
gerçek değildiler birer umuttular
eski bir şarkı belki bir şiir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir
yalnızlıklarımda elimden tuttular
uzak fısıltıları içimi ürpertir
sanki gökyüzünde bir buluttular
nereye kayboldular şimdi kim bilir
ne kadınlar sevdim zaten yoktular
böyle bir sevmek görülmemiştir.
11 Mayıs 2011 Çarşamba
Cemal Süreya Trt Ekranlarında..
Ağabey tütün kullanıyor canlı yayında. İleri mi gidiyoruz geriye mi bilmiyorum.
Nadas!
otlarım yanar
sensizlik nadasında toprağım;
birazcık dinlensin, büyüsün yeşersin...
...gel-me-yişin...
hiç bi şey diyen bir cümlenin
ortasına terkedilmiş bir kelimeyim;
öznesiz.. zamansız.. zarfsız... mektupsuz... adressiz...
dört yanım hasret
unutulmuş bir ada gibiyim;
açıklarımda batmış yüzbinlerce gemi
limanım yorgun yastan...
seni arar durur bir körebeyim
çık ortaya nolur, yaralarım iyileşsin
çok zaman geçti... çok zaman geçti,
haber vermeden gelme, zor olur;
ürker tenhalığım, kıskanır ağlar belki
ama ben ağlayamazsam gücenme n'olur;
...gözlerim bitti,
gözlerim...
bitti....
10 Mayıs 2011 Salı
Eylül Akşamı..
gözlerin umutlardan bir haber veriyor
gözlerin umutlardan bir haber veriyor
aşık olacak gibisin, gözlerinde atıyor kalbin
ve bir eylül akşamında yaprak çıtırtılarıyla yürüyorsun
aşık olacak gibisin, gözlerinde atıyor kalbin
ve bir eylül akşamında yaprak çıtırtılarıyla yürüyorsun
yürüyorsun, yürüyorsun
yorgunsun akan sudan daha çok yorgunsun
yalnızsın bir damla kadar göl içinde yalnızsın
aşka dönecek gibisin, gözlerinde atıyor kalbin
ve bir eylül akşamında yaprak çıtırtılarıyla yürüyorsun
aşık olacak gibisin, gözlerinde atıyor kalbin
ve bir eylül akşamında yaprak çıtırtılarıyla yürüyorsun
yürüyorsun, yürüyorsun
Ben susarım, saz konuşur..
Bundan gayrı bu bloga sadece benim için kıymeti olan, bende yeri olan, o gün çok dinlediğim şarkıları koymaya karar verdim. Ben susarım saz konuşur.
Selametle.
Selametle.
9 Mayıs 2011 Pazartesi
Susmak..
Bir süre susmak iyi gelecek. Yıllar yıllar boyu mahvettiğim tüm hayatları azad etmek için susmak iyi gelecek. Her birinin üstünden ayrı ayrı hayatlar, ayrı ayrı insanlar geçti. Hangisinin yarası canımı acıtan bilmiyorum artık, bunları yazarak hangisini mutlu ediyor, hangisinin canını yakıyorum bilmiyorum. Öyle geniş bir deniz oldum ki artık, içime ayaklarını uzatan herkes kendi denizi zannediyor beni. Hiç bir zaman tek bir kişiye ait olmadım ben, olamadım. Kendime de ait olamadım. Kimseleri korkutmak da istemedim, kimseleri yaralamak da istemedim, kimselerin hayatına pis ellerim ve kelimelerimle dokunmak da istemedim. Başkalarına göre harika bir hayatım olsa da kimselerin göremediği yaralarım vardı benim. Öyle derindiler ki, ve öyle ince, sadece bakmak isteyenler görebiliyordu onları. Ben görsünler istedim sadece, görsünler bilsinler açtıkları çukuru kalbimde. Bencillik ettim. Kimseyi korkutmak değildi niyetim.
Dünyada değişmeyen insan olur mu? Ben de çok değiştim, ben de büyüdüm, ben de çok can yaktım, ben de çok yandım. Büyüdüm be artık. Lanet olsun büyüdüm. İnsanların bırakıp gittiği bu dünyanın tam kalbinde durdum ben, ne yapabilirdim Allah aşkına, insanlar gittiler ve ben burada kaldım. Bu yaralarla tek başıma savaştım hep. Onlar mutlu oldular, ben dudaklarımda onların mutluluk dualarıyla kanadım bir başıma. Yanıma gelenler, benimle olanlar, benimle evlenmek isteyenler hep üstünkörü baktılar kalbime. Hiç birisine açılamadım, açılmadım. Yıllardan beri ilk kez, ilk kez be biraz açtım işte yangınımı, biraz konuşayım dedim, biraz yazayım dedim, biraz merhamet dedim, biraz.. biraz..
Susmak lazım artık. Artık susmak lazım. Yangınımın üzerine koca bir kova okyanus atıyorum. Ait olduğum sessizliğe geri dönüyorum. Konuştukça hem yakıyorum, hem korkutuyorum insanları.
Ben sıradan birisiyim artık. Sıradan bir insanoğlu. Kimseye zararı olmayan, kendi yağında kavrulan, kulağına bir türkü geldiğinde iç çekip gözyaşlarını içine akıtan sıradan bir vatandaşım işte tekrar. Hayat sizi bekliyor, ben yangının ortasındayım, benim olduğum yere gelemezsiniz zaten isteseniz de. Bu yangından beni çıkartamazsınız isteseniz de. Ağlıyor muyum biraz, hissetmiyorsunuz ki zaten. Siz beni hiç hissetmediniz ki zaten. Suskunluklarımı kutsuyorum ve susuyorum artık. Kelimelerimle yeterince zehirledim bensizlikle temizlenmiş zihinleri. Kalplerinden çıkalı çok olmuştum zaten, akıllarında yer etmeye de hakkım yok.
Merhameti dileyeceksem rabbimden dilerim. Eminim beni hiç yalnız bırakmamıştır, keşke ben de hissetseydim bunu. Ne çok isterdim.
Ben sana hiç yetişemedim. Ayaklarım közlerde kavruldu ama ben sana hiç yetişemedim. Artık bencil kelimelerimi yakıyorum o közlerde. Söndürüyorum. Susuyorum. Belki bir gün insanlar benden korkmadan, çekinmeden bakarlarsa yüzüme, tekrar sevebilirim yazmayı. Bu da buraya kadarmış.
Yeşile çalan gözleriyle ilk gençlik günlerimin sahibine selam olsun. Kokulu elleriyle hayatımı güzelleştiren o "yolcu"ya selam olsun. Kalbimi iyi edemese de deli dolu haliyle az da olsa beni mutlu eden doktor'a selam olsun. Minik bir kız çocuğuyken haksızlığa bedenini siper eden o muhteşem insana selam olsun, onun kadar cesur olabilseydim keşke.
Ankara sokaklarında yürüyen sıradan bir insanım artık. Selam olsun o sokaklara, beni hiç bırakmadılar. Bir gün kimse sarılmazken, yine onlar sarılacaklar.
Selametle.
8 Mayıs 2011 Pazar
Penceremdeki Yeşil..

Hala güzel rüyalarım var uyanmak istemediğim. Rabbim, buna da şükür.
Mutluluk..
Birilerinin mutluluğu diğerlerinin gözyaşı oluyorsa, birilerinin umudu diğerlerinin hüznü oluyorsa... Bu dünyada çok fazla acı var, her acının arkasında mutluluk, her mutluluğun arkasında acı var demektir.
Bu dünyada tam olan hiç bir şey yok. hiç bir şey yok.
Oysa ellerin benim en sevdiğim çiçeklerimdi.
Bu dünyada tam olan hiç bir şey yok. hiç bir şey yok.
Oysa ellerin benim en sevdiğim çiçeklerimdi.
To Be By Your Side..
Nick Cave abimiz yıllar önce yakmış yıkmış ortalığı. le peuple migrateur filminin soundtrack'inden muzzam bir şarkı.
aşıp okyanusları, aşıp denizleri,
üzerinden kararmış ağaçların ormanları.
içinden o sakin ovaların içimize çekmeye cesaret edemediğimiz,
senin yanında olmak.
üzerinden çöllerin yer değiştiren düzlükleri,
aşıp büsbütün alevler içindeki dağları,
içinden uluyan rüzgarların ve yağmurların önüne katan,
senin yanında olmak.
her mesafe ve her sene,
herkes için minik bir gözyaşı damlası.
anlatamam bunu, gülüm,
deneyemem bile.
içinde yıldızların çarpıştığı gecenin,
aşıp sınırları bölen
taşlaşmış duran taş ormanları,
senin yanında olmak.
her mesafe ve her sene,
herkes için minik bir gözyaşı damlası.
anlatamam bunu, gülüm,
deneyemem bile.
bir şeyi bildiğim için,
sevgi bir kanadın üzerinde gelir.
bu akşam için senin yanında olacağım,
ama yarın uçacağım.
en derininden okyanusun zirvenin en yükseğine,
sınırboylarından uykunun senin.
içinden ovanın konuşmaya cesaret edemediğimiz,
senin yanında olmak.
aşıp bitimsiz bozkırları,
tüm hayvanların büktükleri boyunlarını.
sevgilim, durup dinlenmeyeceğim hiç
senin yanında olana dek.
her mesafe ve her sene,
zaman ve uzaklık görünmez olur.
anlatamam bunu, gülüm hayır,
deneyemem bile.
tek bir şeyi bildiğim için,
sevgi bir kanadın üzerinde gelir.
bu akşam için senin yanında olacağım,
ama yarın uçacağım.
sevgi günle doğar,
ve bu akşam yanında olabilirim,
ama yarın uçacağım, yarın uçacağım,
yarın uçacağım.
aşıp okyanusları, aşıp denizleri,
üzerinden kararmış ağaçların ormanları.
içinden o sakin ovaların içimize çekmeye cesaret edemediğimiz,
senin yanında olmak.
üzerinden çöllerin yer değiştiren düzlükleri,
aşıp büsbütün alevler içindeki dağları,
içinden uluyan rüzgarların ve yağmurların önüne katan,
senin yanında olmak.
her mesafe ve her sene,
herkes için minik bir gözyaşı damlası.
anlatamam bunu, gülüm,
deneyemem bile.
içinde yıldızların çarpıştığı gecenin,
aşıp sınırları bölen
taşlaşmış duran taş ormanları,
senin yanında olmak.
her mesafe ve her sene,
herkes için minik bir gözyaşı damlası.
anlatamam bunu, gülüm,
deneyemem bile.
bir şeyi bildiğim için,
sevgi bir kanadın üzerinde gelir.
bu akşam için senin yanında olacağım,
ama yarın uçacağım.
en derininden okyanusun zirvenin en yükseğine,
sınırboylarından uykunun senin.
içinden ovanın konuşmaya cesaret edemediğimiz,
senin yanında olmak.
aşıp bitimsiz bozkırları,
tüm hayvanların büktükleri boyunlarını.
sevgilim, durup dinlenmeyeceğim hiç
senin yanında olana dek.
her mesafe ve her sene,
zaman ve uzaklık görünmez olur.
anlatamam bunu, gülüm hayır,
deneyemem bile.
tek bir şeyi bildiğim için,
sevgi bir kanadın üzerinde gelir.
bu akşam için senin yanında olacağım,
ama yarın uçacağım.
sevgi günle doğar,
ve bu akşam yanında olabilirim,
ama yarın uçacağım, yarın uçacağım,
yarın uçacağım.
Günde İki Tencere Maklube..

http://tinyurl.com/67kxrm8
Anneler Günü..
Setbaşı İlkokulu'nun önündeki çiçekçiden bir demet papatya almak demekti benim için bugün. İlk ve son kez o gün adam gibi kutlamıştım anneler gününü. Bir kadına götürdüğüm tek çiçek de odur hala. Belki de gerçekten anne olmaları gerekiyordu benden bir çiçek alabilmesi için sevdiklerimin. Dünyanın tüm annelerinin anneler günü kutlu olsun. Umarım utanmam sıkılmam kendi annemin de anneler gününü kutlayabilirim.
Dünyanın en güzel kız çocuklarına seslenmiştim geçen de, şimdi de dünyanın en güzel annelerine sesleniyorum. Saygılar, sevgiler efendim. Kutlu olsun.
Dünyanın en güzel kız çocuklarına seslenmiştim geçen de, şimdi de dünyanın en güzel annelerine sesleniyorum. Saygılar, sevgiler efendim. Kutlu olsun.
7 Mayıs 2011 Cumartesi
Sevmek Zamanı..
Bu harika Metin Erksan filminden, Halil'in "Resimdeki kız"a nadir de olsa baktığı anlardan bir tanesini çektim çıkarttım filmden. Öyle kaçamak bir bakış ki, hani dayanamayıp "gerçekten yanımda mı yahu bu kız, rüya değil mi bu?" diye kontrol etmek için yapılmış.
Filmde benim en sevdiğim replik ise Halil'den. Meral'i görmeye İstanbul'a gittiğinde kendisinin arkadaşlarıyla çıktığını öğrenir, verilen adrese gider. Orada kendisini bir adamla yakınlaşmış görür. Meral, Halil'i görünce koşar yanına, sarılır. Halil durur ve şöyle der;
"- ben buraya seni görmeye gelmiştim, ama artik seni görmek istemiyorum..."
Filmde benim en sevdiğim replik ise Halil'den. Meral'i görmeye İstanbul'a gittiğinde kendisinin arkadaşlarıyla çıktığını öğrenir, verilen adrese gider. Orada kendisini bir adamla yakınlaşmış görür. Meral, Halil'i görünce koşar yanına, sarılır. Halil durur ve şöyle der;
"- ben buraya seni görmeye gelmiştim, ama artik seni görmek istemiyorum..."
6 Mayıs 2011 Cuma
Özlemek..
Yıllardır görmediğim konuşmadığım bir insan, hatta kırgın olduğum bir insan, hatta canımı ölesiye yakmış bir insan kapımı çalsa... O parlayan gözleriyle gözlerime bakıp, "geldim işte" dese, tüm her şeyi unutturup sımsıkı sarılmak isteğiyle dolduruyor beni özlemek.
Bazen o kadar çok özlüyorum ki, nefret edemiyorum kimseden. Ben hayatta hiç kimseden nefret edemiyorum bu yüzden.
Özlediğim o insanlar değil ama, yaşadığım güzel günler. Şehirler arası otobüs terminalinde, camdan bana el sallayan bir yüz mesela özlediğim, hayat kendisini yormuş, üzmüş, güçsüz bırakmışken gelip bana sığınan bir yüz mesela özlediğim. Bıkmadan usanmadan saatlerce konuşup dertleşebildiğim, bıkmadan usanmadan kendisine aşık kalabildiğim bir yüz mesela özlediğim. Sırf kendisiyle bir yarım gün geçirebilmek için İstanbul'da, kaloriferi ve yorganı olmayan evlerde gecelediğim, Ümraniye'nin o ıslak ve soğuk banklarında beklediğim bir yüz mesela özlediğim.
Sanmayın ki o insanları özledim. Giden gitmesi gerektiği için gitti, ben gitmem gerektiği için gittim. Özlüyorum sadece anıları. Sırf o anıların hatırına, hepsini affettim ben, o da yetmedi kendimi de affettim ben.
Anılarımı da elimden alamazlar ya! Bir yağmur sonrası çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafla başlayan kocaman bir albüm var zihnimde. Martı sesleri var, soğuk var, kiminde İstanbul, kiminde Edirne, çoğunda Ankara var. Kimi zaman bir otobüs koltuğunda, kimi zaman bir ağacın altında, kimi zaman bir mutfakta, kimi zaman yollarda.. yollarda..
Bir siyah beyaz fotoğrafım ben
Tozlu raflardayım eski albümlerde
Yağmurlu günlerde
Alçak gönüllü bir su birikintisiyim
Şehrin karanlık sokaklarında
Donu düşük çocukların yaptığı
Kağıttan bir gemiyim
Yüzüyorum, yüzüyor muyum
Bilmiyorum, bilmiyorum
Bir günbatımıyım güneyde
Bir akşam vaktiyim
Ucuz bir şarabın şişesiyim denizde
Yüzüyorum, yüzüyor muyum
Biliyor musun,
Bir gün bir yağmur sonrası
Siyah beyaz bir fotoğraf
Bulacaksın yerlerde
İşte o an,
Bir kıpırtıyım yüreğinde
Ve iki damla yaş olacağım
Güneşli gözlerinde, gözlerinde..
Etiketler:
ankara,
Fotoğraf,
istanbul,
özlemek,
pilli bebek
Pilli Bebek!
Sanıyorum hakkında bir şeyler yazacağım tek grup olacak bu Ankaralı arkadaşlar. Her birini yaptıkları bu güzel şarkılar için tek tek selamlıyorum. İstanbul'un tüm o akıl bulandıran cazibesinin yanında dimdik bir anıt gibi Ankara. Soğuk ve güzel.
Üşüyerek büyüyoruz burada. Varsın sevmesinler bizi. Ankara soğuğunda, caddelerinde, otobüslerinde hayatı ve insanları öğreniyoruz.
Varsın sevmesinler bizi.
Öfke yanginlarindan kurtulsan
Kendi kiyilarina yakin bir yerde
Toz pembenin üstüne bassan
Gök mavinin altinda uzansan
Uzak geliyor hayatin uzak sana
Yakamam kendimi yakami biraksana
Hayaller içinde gün görmeye bak
Sakli kalan güne can vermeye bak
Parildayip duran insanlara bak
Kendi düslerine düsmanlara bak
Parildayip duran insanlara bak
Kendi düslerine düsmanlara bak
Gittikçe yükselen haller içindeyim
Insandan örülmüs duvarlar içindeyim
Gittikçe yükselen haller içindeyim
Insandan örülmüs duvarlar içindeyim
Üşüyerek büyüyoruz burada. Varsın sevmesinler bizi. Ankara soğuğunda, caddelerinde, otobüslerinde hayatı ve insanları öğreniyoruz.
Varsın sevmesinler bizi.
Öfke yanginlarindan kurtulsan
Kendi kiyilarina yakin bir yerde
Toz pembenin üstüne bassan
Gök mavinin altinda uzansan
Uzak geliyor hayatin uzak sana
Yakamam kendimi yakami biraksana
Hayaller içinde gün görmeye bak
Sakli kalan güne can vermeye bak
Parildayip duran insanlara bak
Kendi düslerine düsmanlara bak
Parildayip duran insanlara bak
Kendi düslerine düsmanlara bak
Gittikçe yükselen haller içindeyim
Insandan örülmüs duvarlar içindeyim
Gittikçe yükselen haller içindeyim
Insandan örülmüs duvarlar içindeyim
5 Mayıs 2011 Perşembe
J'ai pas d'regret
Bugün tanıdığım için çok üzgünüm bu şarkıyı. Ayrı bir konuyu hak ediyor. Serge Reggiani söylüyor.. "J'ai pas d'regret"
Yaptıklarımdan ve yapmakta olduklarımdan
dolayı pişman değilim...
Onu daha fazla görmeye tahammülüm
kalmadı artık...
Senin de, benim kadar
acı çektiğinden şüpheliyim...
Hadi çektiğimiz acılardan konuşalım
ve acılarımızın içinde boğulalım...
Biri aşık olduğunda,
bunu açıklayabilir mi?
Tatlı kış güneşi,
Serin yaz esintisi...
Hem sevdim onu,
hem de öldürdüm...
Yaptıklarımdan ve yapmakta olduklarımdan
dolayı pişman değilim...
Onu daha fazla görmeye tahammülüm
kalmadı artık...
Senin de, benim kadar
acı çektiğinden şüpheliyim...
Hadi çektiğimiz acılardan konuşalım
ve acılarımızın içinde boğulalım...
Biri aşık olduğunda,
bunu açıklayabilir mi?
Tatlı kış güneşi,
Serin yaz esintisi...
Hem sevdim onu,
hem de öldürdüm...
Etiketler:
J'ai pas d'regret,
Mauvais Sang,
serge reggiani
Mauvais Sang
Haşmet Babaoğlu'nun yazısındaki altyazı kısmında rastladım bugün bu filme. Yine yanıltmadı beni Haşmet ağabey sağolsun. 86 yapımı harika bir film. Bu güne kadar neden hiç önüme çıkmamış bir yerde bilmiyorum. Klasik sayılabilecek oldukça fazla sahnesi ve repliği var. Şiir gibi bir film yani. Diğer klasik "sanat filmleri" gibi değil, insanı sıkmayan bir kurgusu var. Saatlerce bir adamın deniz kıyısında sigara içmesini izlemiyorsunuz mesela. Veya dakikalarca bir trenin geçişine bakan adama kamerayı dayayıp bize izletmemiş yönetmen.
İçinde aşk var, aşksızlık var, aşk olmadan meşk etmenin insan ruhunda yarattığı tahribat var, aptal fakat güzel kadınlar var, aşık oldukları erkekleri yüceltip bir tanrı seviyesine çıkartan kadınlar ve kendilerine aşık kadınları umursamayan erkekler var. Dolu dolu bir film yani.
Düz adamlar için filmin özeti. "kadınlar olgun erkek sever ve kaçan kovalanır"
Filmi kim yönetmiş, kim oynamış gibi mevzuları merak edenler için imdb künyesi; http://www.imdb.com/title/tt0091497/
Ve filmin en tatlı sahnesi.. 'bir albüm seçer misin? çabuk ol, depresyona yenik düşmek üzereyim...'
İçinde aşk var, aşksızlık var, aşk olmadan meşk etmenin insan ruhunda yarattığı tahribat var, aptal fakat güzel kadınlar var, aşık oldukları erkekleri yüceltip bir tanrı seviyesine çıkartan kadınlar ve kendilerine aşık kadınları umursamayan erkekler var. Dolu dolu bir film yani.
Düz adamlar için filmin özeti. "kadınlar olgun erkek sever ve kaçan kovalanır"
Filmi kim yönetmiş, kim oynamış gibi mevzuları merak edenler için imdb künyesi; http://www.imdb.com/title/tt0091497/
Ve filmin en tatlı sahnesi.. 'bir albüm seçer misin? çabuk ol, depresyona yenik düşmek üzereyim...'
Leyla ile Mecnun'da Behzat Amirim..
Muhteşem bir bölümdü. Gülmekten karnıma ağrılar girdi.
mevzu bahis kısımlar için.
mevzu bahis kısımlar için.
4 Mayıs 2011 Çarşamba
22 Ağustos'ta Aslında Ne Olacak!?
Memleketimizde binlerce site yasaklı durumda hali hazırda, bunun sadece yarısı porno, çocuk pornosu gibi içeriklere sahip, geri kalanı ise devlet babamızın "müstehcenlik" ifadesinden ne anladığına bağlı olarak, mahkeme kararı dahi olmadan engellenmiş durumda. Yani ben torpille internet denetleme kurullarının başından birisine geçsem, herhangi bir internet sitesinde kendi müstehcenlik anlayışıma uygun olmayan bir içerikle karşılaşsam bunu keyfimce engelleyebilme özgürlüğüne sahibim. Site eğer yurtdışı kaynaklı ise zaten bana hiç kimse bir şey yapamaz, türkiye kaynaklı ise de mahkemelerde yol yordam internet bilmez hakimlere laf anlatana kadar site sahipleri harap olur, ben de geçinir giderim ne güzel dünya.
Müstehcenlik nedir Allah aşkına? Kime göre müstehcendir bazı içerikler ve kime göre değildir? Bunun kesin bir tanımını hangi kanun koyabilir? Melih Gökçek "Tükürürüm böyle sanatın içine" dediği ve müstehcen bulduğu heykeli kaldırıp çöpe atarken, daha iki hafta önce programındaki konuklarının ağzına macar salamı sokup oral seks imasında bulunan, hem de bunu dakikalarca yapan Mehmet Ali Erbil'e, "Dünya Çocuk Şenliği" kapanış törenini sundurabiliyor. Konuk sanatçı ise Serdar Ortaç. Birileri çocuk pornosundan bahsetmişti değil mi? Bir heykel mi çocuğumun ahlakını bozabilir yoksa ağzına macar salamı alıp ahlaksızlığın kitabını yazanlar mı? Melih Gökçek'in müstehcenlik anlayışına göre mi kapatacağız internet sitelerini?
Peki ya şimdiye kadar gördüğümüz yasaklama örnekleri? Youtube, Google, Wordpress, Blogspot.. daha bir çok site bir kaç tane uyduruk içerik yüzünden aylarca kapalı kaldı bu ülkede. Peki 22 Ağustos'tan sonra ne olacak biliyor musunuz? Herhangi bir pakete sahip olup da DNS ve benzeri yollarla bu sitelere girmeye çalışanlar üzerinde "yaptırım" uygulama hakkı olacak devletin. Yani Başbakan çıkıp "Youtube'a ben girebiliyorum siz de girin" diyemeyecek malesef. O yaptırımın içeriği de az değil, hapis cezasına kadar gideri var.
Bir zamanlar üniversitelere baş örtüsü ile giremeyenler perukla girebiliyorlardı, 22 Ağustos'tan sonra perukla girmek de yasak olacak sizin anlayacağınız. Peki ya islamcılarda ki "sadece ahlaksız siteleri engelliyorlar" aymazlığı. 30'lu yıllarda bu memlekette istiklal mahkemelerinde binlerce sarıklı asıldı, sırf sarık giyiyorlar diye, hepsinin boynunda şapka kanununa muhalefet ve vatan hainliği yaftası asılıydı. O zamanın muktedir gücü şapka dışındaki her şeyi "müstehcen" bulup yasaklamıştı. Şimdi o insanların torunları çıkmış kendi sansürlerini yaratıyor.
Yapmayın etmeyin, çocuk pornosu ve ağır pornografik siteler haricinde site yasaklamak insanlık suçudur. Yasakla bir yere varamazsınız, 30'lu yılların tek parti ideolojisine geri döndürüyorsunuz ülkeyi. Yapmayın. Yazıktır. Tüm bu kazanımlara yazıktır.
Müstehcenlik nedir Allah aşkına? Kime göre müstehcendir bazı içerikler ve kime göre değildir? Bunun kesin bir tanımını hangi kanun koyabilir? Melih Gökçek "Tükürürüm böyle sanatın içine" dediği ve müstehcen bulduğu heykeli kaldırıp çöpe atarken, daha iki hafta önce programındaki konuklarının ağzına macar salamı sokup oral seks imasında bulunan, hem de bunu dakikalarca yapan Mehmet Ali Erbil'e, "Dünya Çocuk Şenliği" kapanış törenini sundurabiliyor. Konuk sanatçı ise Serdar Ortaç. Birileri çocuk pornosundan bahsetmişti değil mi? Bir heykel mi çocuğumun ahlakını bozabilir yoksa ağzına macar salamı alıp ahlaksızlığın kitabını yazanlar mı? Melih Gökçek'in müstehcenlik anlayışına göre mi kapatacağız internet sitelerini?
Peki ya şimdiye kadar gördüğümüz yasaklama örnekleri? Youtube, Google, Wordpress, Blogspot.. daha bir çok site bir kaç tane uyduruk içerik yüzünden aylarca kapalı kaldı bu ülkede. Peki 22 Ağustos'tan sonra ne olacak biliyor musunuz? Herhangi bir pakete sahip olup da DNS ve benzeri yollarla bu sitelere girmeye çalışanlar üzerinde "yaptırım" uygulama hakkı olacak devletin. Yani Başbakan çıkıp "Youtube'a ben girebiliyorum siz de girin" diyemeyecek malesef. O yaptırımın içeriği de az değil, hapis cezasına kadar gideri var.
Bir zamanlar üniversitelere baş örtüsü ile giremeyenler perukla girebiliyorlardı, 22 Ağustos'tan sonra perukla girmek de yasak olacak sizin anlayacağınız. Peki ya islamcılarda ki "sadece ahlaksız siteleri engelliyorlar" aymazlığı. 30'lu yıllarda bu memlekette istiklal mahkemelerinde binlerce sarıklı asıldı, sırf sarık giyiyorlar diye, hepsinin boynunda şapka kanununa muhalefet ve vatan hainliği yaftası asılıydı. O zamanın muktedir gücü şapka dışındaki her şeyi "müstehcen" bulup yasaklamıştı. Şimdi o insanların torunları çıkmış kendi sansürlerini yaratıyor.
Yapmayın etmeyin, çocuk pornosu ve ağır pornografik siteler haricinde site yasaklamak insanlık suçudur. Yasakla bir yere varamazsınız, 30'lu yılların tek parti ideolojisine geri döndürüyorsunuz ülkeyi. Yapmayın. Yazıktır. Tüm bu kazanımlara yazıktır.
Ben sana hiç yetişemedim..
Memlekette tonlarca dizi yapıldı zamanında, iyi kötü arasında müzikleriyle öne çıkanlar oldu. Ama hiç birisi şu müzik kadar etkilemedi beni.. Toygar Işıklı'yı tanımam etmem, ama sadece şu müzik için bile önümü iliklerim..
Ramiz Dayı, Selma'yı kaybettiğinde kendisine söylüyordu, "ben sana hiç yetişemedim" diye. O sırada çalan müzik. Soundtrack albümünde müziğin adı da bu olmuş, güzel olmuş.
Ramiz Dayı, Selma'yı kaybettiğinde kendisine söylüyordu, "ben sana hiç yetişemedim" diye. O sırada çalan müzik. Soundtrack albümünde müziğin adı da bu olmuş, güzel olmuş.
Saçmalama hakkımı kullanıyorum Vol. 1!
Sabah olacak az sonra. Penceremden bir gün daha eksilecek. Bu yazdıklarımdan utanacağım belki de yarın uyandığımda, belki elim gidecek sileceğim ama.. Tüm gün aklımda dönüp durdu "dönüyor zaman" şarkısı. Hava bu saatte 12 derece, penceremden Ankara gözüküyor, bir zamanlar aşık olduğum şehir, sanki artık orada değil. Sokaklarında ayakkabılarımı ve ayaklarımı eskittiğim şehir artık orada değil sanki.
Ankara'nın canı cehenneme, sevdiğim kadar da nefret ediyorum buradan. Her adımında.. her neyse işte.
Penceremden dağlar da gözüküyor, umutlarımı bağlamıştım yıllar önce. Çocukluk umutlarımın içine kim etti? Hanginiz, bu yazıyı okuyan hangi göz yaktı hepsini birer birer. Bir kitap okudum ve hayatım değişti, sahi, hangi kitaptı o? Benim hayatımı değiştiren, hanginizdiniz ulan? Şimdi solumdaki kitaplıkta bana ağaç kütüğü formunda bakıp duruyorsunuz, hanginizdiniz hayatımı mahveden?
Suç ve ceza? Belki evet. Turganyev, Babalar ve Oğullar, İskender Pala'nın Leyla ile Mecnun uyarlaması? Orhan Pamuk, Yeni Hayat? Yok hiç birisi değil, buldum. Köşede bana sinsice bakan Medeni Hukuk kitabı. Yazarı Bilge Öztan, İçinde aylarca bana yazılmış mektuplar barındırmıştı da, bir kez olsun ses etmemişti bana. Onları zamanında okusaydım hayatım nasıl olurdu acaba, hep düşünüyorum.
Ulan ben ne kadar aptalım, hep düşünüyorum. Düşünmek bana biçilen değer, düşünmek bana vaad edilmiş cennet.
Ulan yoruldum, ulan ben hep perde asarken yorulurdum zaten. Ulan ben uyumaktan yorulurdum, ben martı sesleri duyulan bir evde, gönül rahatlığı ile uyuyamamanın derdini de çektim. Ulan ben. Ah ulan ben.
Serçe parmağım acıyor. Kibarlığım batsın.
"Sadece ikimizin uyandığı saatlerde duruyor zaman" Ne zamandır bu saatlerde ayaktayım, benimle kimler ayakta acaba? Tüm hayat koşuşturmasının içinde benimle aynı saatte ayakta olduğunun bilincinde olan kaç kişi var acaba?
Bu dünyada beni herkesten daha çok seven birileri vardır illa ki, ama neden benim herkesten daha çok sevdiğim kimse yok? Ulan mutsuzum be. Ulan eksiğim işte. Utanmıyorum ama yeter be. Ulan..
"Gel kızım sokul bana.." Rüyalarımızdan başka neyimiz kaldı. Hayat devam ediyor evet, çok vahşi, çok acımasız.
Uyumak istemiyorum, uyuduğumda uyanmak istemiyorum, ergen tripleri değil bu, hayattan huzursuzum. Hayatta huzur bulamıyorum.
Nietzsche, sen bir bok bilmiyormuşsun aslanım. Işığı ne yapacaktın da çağırdın? Huzur isteseydin ya dallama!
Bugünlük saçmalama hakkımı doldurmuş bulunmaktayım, emeği geçen herkesi rabbim daha da mutlu etsin inşallah.. Kinaye yapmıyorum, onlar benim canlarımdı bir zamanlar, hep iyi olsunlar, onların iyiliğinden ben de nasiplenirim belki..
Hep yalnızlık yavrum.. Canım kızım, hep yalnızlık..
Selametle..
Ankara'nın canı cehenneme, sevdiğim kadar da nefret ediyorum buradan. Her adımında.. her neyse işte.
Penceremden dağlar da gözüküyor, umutlarımı bağlamıştım yıllar önce. Çocukluk umutlarımın içine kim etti? Hanginiz, bu yazıyı okuyan hangi göz yaktı hepsini birer birer. Bir kitap okudum ve hayatım değişti, sahi, hangi kitaptı o? Benim hayatımı değiştiren, hanginizdiniz ulan? Şimdi solumdaki kitaplıkta bana ağaç kütüğü formunda bakıp duruyorsunuz, hanginizdiniz hayatımı mahveden?
Suç ve ceza? Belki evet. Turganyev, Babalar ve Oğullar, İskender Pala'nın Leyla ile Mecnun uyarlaması? Orhan Pamuk, Yeni Hayat? Yok hiç birisi değil, buldum. Köşede bana sinsice bakan Medeni Hukuk kitabı. Yazarı Bilge Öztan, İçinde aylarca bana yazılmış mektuplar barındırmıştı da, bir kez olsun ses etmemişti bana. Onları zamanında okusaydım hayatım nasıl olurdu acaba, hep düşünüyorum.
Ulan ben ne kadar aptalım, hep düşünüyorum. Düşünmek bana biçilen değer, düşünmek bana vaad edilmiş cennet.
Ulan yoruldum, ulan ben hep perde asarken yorulurdum zaten. Ulan ben uyumaktan yorulurdum, ben martı sesleri duyulan bir evde, gönül rahatlığı ile uyuyamamanın derdini de çektim. Ulan ben. Ah ulan ben.
Serçe parmağım acıyor. Kibarlığım batsın.
"Sadece ikimizin uyandığı saatlerde duruyor zaman" Ne zamandır bu saatlerde ayaktayım, benimle kimler ayakta acaba? Tüm hayat koşuşturmasının içinde benimle aynı saatte ayakta olduğunun bilincinde olan kaç kişi var acaba?
Bu dünyada beni herkesten daha çok seven birileri vardır illa ki, ama neden benim herkesten daha çok sevdiğim kimse yok? Ulan mutsuzum be. Ulan eksiğim işte. Utanmıyorum ama yeter be. Ulan..
"Gel kızım sokul bana.." Rüyalarımızdan başka neyimiz kaldı. Hayat devam ediyor evet, çok vahşi, çok acımasız.
Uyumak istemiyorum, uyuduğumda uyanmak istemiyorum, ergen tripleri değil bu, hayattan huzursuzum. Hayatta huzur bulamıyorum.
Nietzsche, sen bir bok bilmiyormuşsun aslanım. Işığı ne yapacaktın da çağırdın? Huzur isteseydin ya dallama!
Bugünlük saçmalama hakkımı doldurmuş bulunmaktayım, emeği geçen herkesi rabbim daha da mutlu etsin inşallah.. Kinaye yapmıyorum, onlar benim canlarımdı bir zamanlar, hep iyi olsunlar, onların iyiliğinden ben de nasiplenirim belki..
Hep yalnızlık yavrum.. Canım kızım, hep yalnızlık..
Selametle..
3 Mayıs 2011 Salı
Perdesiz gitar ile hicaz taksimi..
Erkan Oğur'u türküleriyle biliyoruz çoğunlukla. Bu kaydı ilk kez dinledim, çok az insan biliyor var olduğunu zaten.
Aldı götürdü bir yerlere.. Geri gelmek istenmeyecek yerlere..
Dünyanın en güzel kız çocuklarına..
Doğmuş olsun doğmamış olsun, hayallerde kalmış olsun, bir annenin kucağında nefes bulmuş olsun, ne olursa olsun dünyanın en güzel kızlarına.. Adı var, henüz kendi yok kızıma.. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir gülümsemeyle tüm bulutları yok eden o güzel kızlara.. Annelerinin aşkı, babalarının hasreti olan o güzel kızlara..
sadece ikimizin uyandığı saatlerde
duruyor zaman
çünkü sadece sen tutuklarsın beni
apansız uyanış gibi
gel kızım sokul bana
bir kez daha alayım kokusunu
benim küçük bahçemin
büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
uzanmış küçük ellerin
gel kızım sokul bana
bir kez daha alayım kokusunu
benim küçük bahçemin
büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
senin küçük ellerin..
duruyor zaman
çünkü sadece sen tutuklarsın beni
apansız uyanış gibi
gel kızım sokul bana
bir kez daha alayım kokusunu
benim küçük bahçemin
büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
uzanmış küçük ellerin
gel kızım sokul bana
bir kez daha alayım kokusunu
benim küçük bahçemin
büyüsen de, gitsen de hala bekliyor gibi beni
senin küçük ellerin..
pikapta eminaga acemaşirân saz semaisi
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz
kim ne derse desin içimde delice bir his
sokakta çocuklar saklambaç hırsız polis
hayat akıp gidiyor olsam da olmasam da
saati durmamalı ufak sorumlulukların
resmi bırakmadın ya / son çektiğin hangisi
bak mektuplar birikmiş yine masamda
fakülteler açılacak bak bugün yarın
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
başladığımız filmi birlikte bitireceğiz
kim ne derse desin içimde delice bir his
2 Mayıs 2011 Pazartesi
Ali Demir ile profesör olmayı öğreniyoruz.
Türkiye'deki akademik sistemin nasıl güzel çalıştığının en güzel ispatı. Tayyip Erdoğan bile geçen gece eleştirdi kendisini. İlkokul mezunu bir adamın bile anlayabileceği bir algoritmayı reddetti, cumhurbaşkanını bile zor durumda bıraktı. Şifrenin varlığı değil de sızdırılıp sızdırılmaması önemliyken, var veya yok olmasına kafayı taktı. Yalancı durumuna düştü. Bir insan var olan kötü durumu düzeltmek istedikçe nasıl da daha kötü yapar mevzusunda ders verdi.
Hem müslüman hem de bu mevzularda ehliyetli insanlarımız neden yok? Yoksa var da onlar ağa, paşa, vekil yalakalığı yapmadığından gözükmüyor mu?
Şu aşağıda da kendisinin profesörlük tarihçesi var. Yazık.
TV8’e göre, Demir’in profesörlük dosyasındaki 40 eserden 34’ü doktora çalışmasından kes-yapıştır yöntemiyle birbirinin aynısı olarak hazırlandı. Demir’in profesörlüğü için 5 akademisyenden 4’ünün olumsuz görüş bildirdiği belirtilen haberde, eserlerini değerlendiren bir raportörün, “Bırakın profesörlüğü teknisyen bile olamaz” notu düştüğü öne sürüldü.
Doğa için çal!
Memleketimin kalbine hançer gibi saplanan HES saçmalığı mutlaka durmalı. elektriği parayla alabilirsiniz, peki ya o güzellikleri kim geri getirecek?
Müslümanın aptalı..
Aptal müslümanı zeki kafire değişirim. zeki adam her zaman iyidir. müslümanın aptalı ise hiç çekilmez. aptallığına kur'an'dan kılıf uydurur, kafanızı şişirir. aptal olduğunu da bilmez, anlamaz.
Ya sabır..
1 Mayıs 2011 Pazar
Radyo!
http://www.ihlsozluk.com/sozluk.php?process=radyo
arada derede iki kelime ediyorum, iki şarkı çalıyorum.
not: 24 saat değil tabi.
Seni kimler aldı..
Şimdiye kadar, elimi sürdüğüm, elimle elini tuttuğum, yanında olduğum hiç kimse sahip olamadı bana. Düşlerim o kadar büyüktü ki, hiç birisi o gerçekliğe varamadı. Çok sevmedim mi? Evet, sevdim. Çok sevdim, ama hiç birisine hayallerimi, kendimi tam olarak bırakmadım. Onlar öyle sandılar. Onlar, ben onlar ne derse onu yaparım sandılar. Onlar, ben beklerim sandılar. Onlar, ben onlara aşığım sandılar.
Hepsinden tek cümleyle gitmeye hazırdım aslında. Hepsini tek seferde bırakabilirdim. Hepsini arkama bile bakmadan terk edebilirdim. Ben istediğim için onların yanındaydım, onlar istediği için değil. Ben sadece kendimden koruyordum onları. Onları üzmemek için kendi nefsime set çekiyordum. Hiç biri hayallerimdeki kız değildi.
İşin garip tarafı, hayallerimdeki kızı da buldum, ama o da gerçeğim olamadı.
Şimdi koca bir boşluğun içinde, koskoca hem de, dünyaya zarar vermemek için, dünyayı kendimden korumak için koca bir hapishane kurdum.
Bilinsin istiyorum, beni hiç kimse alamadı. Hayallerimin tek sahibi hiç kimse olamadı. Hiç kimse de olmayacak. Aşk bir lanet çünkü. Çünkü sadece mecaza yönelttim ben bunu şimdiye kadar. Çünkü, hiç bir insan, bendeki bu boşluğu doldurmaya yetmiyor. Çünkü, bu boşluk insanla dolmuyor.
Bilinsin istiyorum ve üzülmesin insanlar. Beni hiç kimse almadı. Ben istemediğim sürece de alamayacak. Hayatım hala benim.
(Müzik kutularında ezginin günlüğü versiyonunun cd'sini eskittiğim malumdur. Sütlü kahve eşliğinde, sevgilinin gözleriyle tükettiğim malumdur. tüketmediğim bir gündoğarken versiyonu. buyrun.)
Ya Rahman!
Bir kaç sahnesi hariç her planını tablo olarak odama asacağım muhteşem bir filmdi Bâb Aziz! Haftalarca soundtrack albümüne sardım. Bunca yıldır Mevlana'nın ülkesiyiz diye gururlanıyoruz, poem of the atoms'u ben bu albümden duyuyorum. Hazret yüzyıllar önce şiirini yazmış zerrelerin, biz okumaktan aciz kalmışız.
Aynı albümde harika bir zikir de vardı, bilinmeyen, ilk kez böyle dinlenilen.. Buraya da koyayım.. Günün birinde evlatlarım "babamız manyaktı ama vay be neler dinliyormuş" diyebilsin.
Ya Rahman!
Poem of the atoms
Gnossienne No: 1
Çokça bilinen Eric Satie bestesi, bir sürü filmde kullanıldı malum. Ama en tatlı ve içime en çok işleyen yorumu şu. Albümünü bulamadım bir türlü. Az bilinen Belçikalı bir sanatçı. Bir tek myspace'de bulabildim. Buyrun bakalım.
Hanfendinin ismi Lone Madsen.
Kimseler bilmez!
Aradaki "Erhan Güleryüz" modeli şiiri saymazsak gayet hoş bir şarkı.
"Bak şu kalbimin işine.."
Kaddafi'nin oğlu olmak..
Bir kaç ay önce sahibi olduğun ülkede, bombalanıp ölmek demek.
Ülkeler sahiplenildiği sürece Kaddafiler tarafından, oğulların kaderi hep bombalarla ölmek.
Çilek!

Eskidendi, dedem hayattaydı, benim puslu bir telefonum vardı. Günler bu kadar uzun geçmiyordu o zamanlar.
Büyümeye yeni yeni başlıyordum. Şu çileğe aşık olmuştum ama. Ne kadar olabildiysem o kadar işte.
Nerden mi aklıma geldi. Edip Cansever..
"Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biriAnnem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya bir kendil olur biraz da elleri
İnsan yalnız mı buna bir çare düşünmeli."
Annem.. aklım işte.. her neyse..
Şiirin devamı çok daha güzel aslında..
"Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak
İçince bir korsan ağzıyla içmeliEskidir, yorgundur, kayıptır diye yüzler
Bir sinek sinek mi vurunca öldürmeli
Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur
Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli
İnsan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli."
öyle işte.
Karalar..
bağlamak için bir sebebimiz yok. kahveyi severim hep, rengini de severim.
sütlü nescafe iyidir. di mi. iyidir.
sütlü nescafe iyidir. di mi. iyidir.
Neden uçmuyor inci?
Çünkü bekliyorum, gelmiyorsun.
yetişmiyor sana sesim
bekliyorum gelmiyorsun
yıllar geçti mevsim mevsim
bekliyorum gelmiyorsun
dağlar yüce beller uzun
günler aylar yıllar uzun
bu kadar mı yollar uzun
bekliyorum gelmiyorsun.
yetişmiyor sana sesim
bekliyorum gelmiyorsun
yıllar geçti mevsim mevsim
bekliyorum gelmiyorsun
dağlar yüce beller uzun
günler aylar yıllar uzun
bu kadar mı yollar uzun
bekliyorum gelmiyorsun.
Bir gün gidersem..
beni mütebessim hatırlayacak herkes. bu güzel bir şey. ben akıllarına geldiğimde gülümseyecekler. "hani kötüydü, can acıttı, ondan sonra hayatım aynı olmadı ama.. iyiydi be, valla bak, iyiydi.. iyi biriydi." diyecekler.
bu da iyi bir şey.
ama ben gitmiş olacağım.
gitmek demişken blog.
senin adını hiç sevmedim. blog ne lan? blog ne?
bu da iyi bir şey.
ama ben gitmiş olacağım.
gitmek demişken blog.
senin adını hiç sevmedim. blog ne lan? blog ne?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)