28 Ekim 2011 Cuma

Muhsin Bey'in Rüyası..

Sadi Hoşses'in Nihavend bestesi.. Ağlamakla inlemekle ömrüm geçip gidiyor..



ağlamakla, inlemekle ömrüm geçip gidiyor
devâsı yok, garip gönlüm günden güne / ah / eriyor
feryâdıma, efgânıma kimse bir ses vermiyor
devâsı yok, garip gönlüm günden güne / ah / eriyor

27 Ekim 2011 Perşembe

Te Prometo de ver Rosas

Gülleri göreceğime söz veriyorum diyor Rosa Zaragoza.. Keşke aramalarım sonuç verseydi şarkının geri kalan sözlerini de bulabilseydim. Şöyle şarkılar olmasa bu dünyada yaşamanın hiç bir tadı olmazdı.

24 Ekim 2011 Pazartesi

Kül Olmaz Ateş Yanmadan..



ölürsem yazıktır sana kanmadan,
kollarım boynunda halkalanmadan,
bir günüm geçmiyor seni anmadan,
derdine katlandım hiç usanmadan,
diyorlar : "kül olmaz ateş yanmadan ,
denizler durulmaz dalgalanmadan! "
saadet benziyor boş bir seraba,
düşüyor her seven gönül azaba.
gelmiyor çekilen dertler hesaba,
diyorum: "sebep ne bu ızdıraba? "
diyorlar: " kül olmaz ateş yanmadan,
denizler durulmaz dalgalanmadan..

21 Ekim 2011 Cuma

Yıldızlar Yerinde Güzel, Bırak Dursun..



alla beni pulla beni
al koynuna yar
gözüm senden baskasını görmez oldu yar
gönlüm senden birşey ister nasıl desem yar

senin için dağları deler
yol açarım yar
senin için denizleri kuruturum yar
senin için gök kubbeyi
yerlere çalarım yar
canım iste canım bile sana kurban yar

dağlar taşlar uçan kuşlar senin olsun yar
deniz derya gökler hep yerinde dursun yar
gönlüm senden birşey ister nasıl desem yar
alla beni pulla beni al koynuna yar

saçlarına yıldızlardan taç yapayım yar
bir nefeste güneşleri söndüreyim yar
çıra gibi uğrunda ben yanayım yar
canım iste canım bile sana kurban yar

yıldızlar yerinde güzel bırak dursun yar
saçlarımı ellerinle okşa yeter yar
gönlüm senden bir şey ister nasıl desem yar

rüzgar olup ince beline sarılayım yar
çimen olup ayağına serileyim yar
sürme olup gözlerine sürüleyim yar
canım iste canım bile sana kurban yar


19 Ekim 2011 Çarşamba

Dilde Mühür..




'dalları ayaz alır
yüreğimi bir ince keder, aman
gül seni yazar
bülbül çilesine büyür iç eder aman
bir dokunursa bin aşka boyar
rengimi ellerinin ateşi
bir bahar akşamıdır bana gam
gözlerineyse batan güneşi
ben yanarım
küllerini savurur içimdeki köz
sönse de gün ay
ben sönemem
dilde mühür
yollara sürülür ah içimdeki söz
söylese o ben söyleyemem
sevdiğimi'


18 Ekim 2011 Salı

Ben Bozkırım Sen Yağmursun!

Rüştü Asyalı'nın muhteşem yorumuyla; "Sen bir aysın"





sen bir aysın ben kara gece,
gel derim, gel derim, gel derim..
bu can senin sersebil ettim,
al derim, al derim, al derim..

sorsan bağın yaresini de,
gül derim, gül derim, gül derim..
şerbet diye zehir de versen,
bal derim, bal derim, bal derim..

ben bozkırım sen yağmursun,
gel hadi, gel hadi, gel hadi..
kuru dalım, bana da çiçek,
ol hadi, ol hadi, ol hadi..

ben ağlayım yeter ki sen gül,
gül hadi, gül hadi, gül hadi..
gitme sakın kal orda biraz,
kal derim..

kilim gibi ser beni yola,
ser beni, ser beni, ser beni..
garip ciğdem gibi de dağdan,
der beni, der beni, der beni..

bir kerem'den bir köroğlu'ndan,
sor beni, sor beni, sor beni..

anlatsınlar şu keloğlan'ı,
bil derim..

11 Ekim 2011 Salı

Ağlama Be!

Hayatımda okuduğum hikayeler arasında çok azı beni bu kadar hüzünlendirebilmiştir. Refik Halit Karay'ın Eskici hikayesi. İstanbul'un bağrından yetim kaldığı için Filistin'deki akrabalarına yollanan Hasan'ın hikayesi ve sondaki ayakkabıcı ile olan diyaloğu her zaman kalp telini titretti.



"Fakat, nihayet bütün ayakkabılar tamir edilmiş, iş bitmişti. Demirini topraktan çekti, köselesini dürdü, çivi kutusunu kapadı, çiriş çanağını sarmaladı. Bunları hep aheste aheste yaptı.
Hasan, yüreği burkularak sordu:
-Gidiyor musun?
-Gidiyorum ya, işimi tükettim.
O zaman gördü ki, küçük çocuk memleketlisi minimini yavru ağlıyor... Sessizce, titreye titreye ağlıyor. Yanaklarından gözyaşları birbiri arkasına, temiz vagon pencerelerindeki yağmur damlaları dışarının rengini geçilen manzaraları içine alarak nasıl acele acele, sarsıla çarpışa dökülürse öyle, bağrının sarsıntılarıyle yerlerinden oynayarak, vuruşarak içlerinde güneşli mavi gök, pırıl pırıl akıyor.
-Ağlama be! Ağlama be!
Eskici başka söz bulamamıştı. Bunu işiten çocuk hıçkıra hıçkıra katıla katıla ağlamaktadır; bir daha Türkçe konuşacak adam bulamayacağına ağlamaktadır.
-Ağlama diyorum sana! Ağlama.
Bunları derken onun da katı, nasırlaşmış yüreği yumuşamış, şişmişti. Önüne geçmeye çalıştı amma yapamadı, kendini tutamadı; gözlerinin dolduğunu ve sakallarından kayan yaşların, Arabistan sıcağıyle yanan kızgın göğsüne bir pınar sızıntısı kadar serin, ürpertici, döküldüğünü duydu."

Bu da şiir sayılır mı?



bütün söğütler sarı.
betonlar soğuk geliyor artık oturmak için
gölgeler sarı.
piyanonun başında sarı saçlı çocuk
kederi yok tuşlarda eli
elleri pollyanna elleri
parisin köprülerinden atmıştı kendini.
attılar tuttular onu,
ağladı durmadan susturmadılar
kağıtlar ıslandı hep yağmur yağdı,
her kağıt bir gemi olup battı.
ekmeği aldı ve koşmaya başladı,
koştu bütün şehir ardından
karnaval vardı halbuki
atlar vardı, dörtnala koşan
engin bozkırlardan kaçan kurtlar vardı,
doğu vardı. batı kaçırdı onu zorla.
saat bozulmuş, işte tam zamanı
uyumanın ve ölmenin alfabesi kayıp
benim kulem yerin altında
ondan bire kadar sayıp
balonlar yükseliyor güneşe
ne ayıp.
yok kullanmadım o yasak kelimeyi
mutlu ol ve titre, kar yağıyor
piyanonun başında esmer bir çocuk
tuşları kırıyor
elinde bir ekmek nerden geldiği belirsiz
çamurlu.
atları kesiyorlar, kurtları vuruyorlar.
bu nasıl şehir, köprüleri çok alçak
insan yüzleri silinmiş şapkalar ardında
bu nasıl şehir, gri ve ıslak..
dört elimle girdim ben o şehre
tekmeler yedim durmadım,
yüzüme gülene çamur fırlattım
topraktır derdi annem, en güzel sabun
anlamadı o şehir daha da kirletti
ben çamurdanım, yüzüm güleç
bebekler doğmuyor, bitiyor bu şehirde,
tarlalar munbid.
bir kara çocuk, piyanoyu köprüden attı.
sular gömüldü piyanoya..

4 Ekim 2011 Salı

Dinlemezsen Neyleyeyim..

Yıllarca eksikliği başkalarında aramış bir "bilinç"e en büyük tokat bu türkü. Başım gözüm üstüne. 





bir nefescik söyleyeyim
dinlemezsen neyleyeyim
aşk deryasın boylayayım
ummana dalmaya geldim

aşk harmanında savruldum
hem elendim, hem yoğruldum
kazana girdim, kavruldum
meydana yenmeye geldim

ben hakk'la oldum aşina
kalmadı gönlümde nesne
pervaneyim ateşine
şem'ine yanmaya geldim

ben hakk'in kemter kuluyam
kem damarlardan biriyem
ayn-i cem'in bülbülüyem
meydana ötmeye geldim

şah hatayi'dir özümde
hic hilaf yoktur sözümde
eksiklik kendi özümde
darına durmaya geldim

2 Ekim 2011 Pazar

Neden Tarkan?!

   Neden Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük "hafif müzik" sanatçısı Tarkan'dır sorusuna cevap bu video. Böyle şarkıları yapabilen çıkmadı çünkü ondan başka.