18 Haziran 2011 Cumartesi

Öfke!

Bir zamanlar iyi bir çocuk vardı. Sevdiğim dediği insanı rüyasında gördüğünde bile hicab duyardı. Kimseye el kaldıramazdı, kimsenin ne ruhi ne de fiziki bütünlüğüne dokunamazdı, kimseye zarar vermek istemezdi. Bir zamanlar bu çocuk insanları üzmekten deli gibi korktuğu için onlara yaklaşmazdı. Bir zamanlar bu çocuk haddini bilirdi. Kendisini sevdiğini bildiği birisine bile yeterince sevgi verememekten korktuğu için yanaşamazdı.

Sonra "sevgileri yarınlara bıraktım, çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarım beni yanlış tanıdı." Onlar bu çocuğun bu halini güçsüzlük zannettiler. Onlar bu çocuk, ne kadar büyük kötülük yaparak gidersek gidelim, en fazla boyun eğer ve susar zannettiler. Onlar bu çekingen, tutuk ve saygılı insanın, tüm insanlığının üzerinde tepindiler.

Sonra ne mi oldu bu çocuğa? Bakalım.

Bir tanesi çıktı, çocuk onu yıllarca melek gibi görmüşken pespayelik yaptı, tüm o aşkın üzerine sünger çekme pahasına sildi onu. Artık özlemiyor bile tüm ilk gençlik hayallerini ve saflığını verdiği çerkez kızını. Aklına bile nadir geliyor artık. Bu sene ilk kez doğum gününü bile unuttu. Neredeyse on senedir ilk kez, onun doğum gününü unuttu. Çünkü bu çocuk, o sizin tanıdığınız çocuk değil artık.

Başka birisi çıktı, çocuk ona herkesten çok güvenmişken, hayatında ilk kez bir kızı ailesine yaklaştırmışken, hayatında ilk kez bir kıza dokunmuş, elini tutmuş, hayatında ilk kez bir kızla sinemaya gitmiş, ilk kez el ele mutluluk içinde yürümüşken, hayatında ilk onu seven birisini sevmeyi öğrenmişken, nedensiz yere çekip gitti. Bunca yıl geçti çocuk hala bilmiyor neden gittiğini. Ama öyle bir gitti ki, tüm inançları, tüm saygı duvarlarını, tüm ailevi mahremleri her şeyi yıkıp gitti. Çocuk ona karşı hep saygılı olmuşken o haddini bilmeden ona ve ailesine onulmaz yaralar açıp gitti. Kendisini gördüğünde şurada burada, öfkeden başka bir şey hissetmiyor artık. Bazen şefkat göstermek istiyor, bazen şefkatiyle kendisine tüm yapılanların üstüne sünger çekip yürümek istiyor. Ama bazen de yapamıyor, çünkü bu çocuk o sizin tanıdığınız çocuk değil artık.

Uzun bir sessizliğin ardından çiçek desenli elbisesiyle eminönü'nde koşturan cıvıl cıvıl bir doktor adayı çıktı karşısına. Çocuk çarpılmadı, çocuk aşık olmadı, çocuk o kadar da çok etkilenmedi, ama felaketi olacağı bariz olan bu kızı kabul etti kalbine. Çünkü o güne kadar hep haddini bilmişti ve kaybetmişti, artık değişmişti çocuk. O kızı kabul etti ve güzelleştirdi. Bir köşede kalmış o elmasa tekrar ışık verdi, can verdi, umut verdi. Tüm bunları haddi olmadan yaptı hem de. üç-dört ay çok mutlu oldular. Hayatında daha önce mutlu olmadığı kadar mutlu oldu çocuk o sırada. Yaptığı otobüs yolculukları bile sıkmıyordu canını. Ama yine aynı hatayı yaptı, saygı duymaya başladı, güvenmeye başladı, inanmaya başladı, mahremine, ailesine sokmaya başladı kızı. Ben yüzümde maskelerle yaşamak istemiyorum benim kalbimi gör dedi kıza. Zor olanı seçti, olmadı. Siz acıdan iki büklüm olmayı bilir misiniz? Siz aldığınız bir haberden sonra acıdan iki büklüp olup dizlerinizin üstüne çökmeyi bilir misiniz? Çocuk o günden sonra bir daha asla aynı olmadı. Sizin yarattığınız bu çocuk, artık kalbine hiç kimseyi korkmadan koyamıyor. Tekrar aynı acıları yaşamamak için öyle sert bir hale büründü ki.. Bazen şefkat duyduğu oluyor, nadir de olsa hala, şefkat duyduğu, gözlerinin dolduğu. Ama denizin bu yakasında çatık kaştan başka bir şey yok.

Bu çocuk, tutuk, saygılı ve çekingen olup, sevgileri yarına bırakmaktan çoktan vazgeçti. Haddini bilip sessizce oturmaktan çoktan vazgeçti. Korkarak kendisini gizlemekten çoktan vazgeçti. Bu çocuk kimliğini çoktan kaybetti. O eski çocuğu çok özlediği zamanlarda, o çocuğun kalbindeki yaralar da çıkıyor açığa hepsi bu. Sizsiz yaşadı bunca yıl, siz olmadan yaşamaya devam edecek ömür boyu. Sıkılı bir yumruk, ağızda ince bir küfür. Hepsi öfke!



ağladığın gecelerde şarkılar söyle kurtulursun
elleri var karanlığın, dokununca korkma sakın

hangi düş yaralanır gerçekle
hangi dal incinir yeşilinden
hangimiz oyuncaklar kırmadık
bir sigara ver bana

yağmur olur geçen yıllar, şemsiyen var mı?
içinde kalabalıklar sırılsıklam
ölüm dediğin aslında yalnızlıkmış
bir sabah bir bakıyorsun, herkes gitmiş

hangi düş yaralanır gerçekle
hangi dal incinir yeşilinden
gel duman gizlesin yüzümüzü
bir sigara ver bana


bir gün habersiz çık gel
bıraktığın gömleği almaya
sevginin de elleri var
dokununca başlar rüya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder